ALIN SİZE ANKET SONUÇLARI
Necdet Topçuoğlu
Para verilerek yapılan anketlerin algıya hizmet ettiğini düşünüyorum. Ancak akademik anketler gerçeği yansıtma konusunda biraz daha güvenilir bulunmaktadır. Son günlerde, "Toplum Çalışmaları Enstitüsü" bir anket sonucu açıklamıştır.
Buna göre;
• Kürtçe eğitim veren ilkokullar açılmalı mı?
Hayır: %65,2
• Silah bıraktıkları takdirde PKK’lılara af çıkarılmalı mı?
Hayır: %82
• Anayasadan Türklük kavramı çıkarılmalı mı?
Hayır: %84,7
Türk toplumunun büyük bir çoğunluğu dayatılmakta olan "Terörsüz Türkiye Süreci"ne karşı çıkmaktadır. Kürtçe eğitim veren ilkokulların açılmasına toplumun %62,5'i hayır demektedir. Herşeyden önce Kürtçe bir dilmidir ona bakmak gerekir. 7500 kelimelik dilin büyük bir bölümü Farsçadır. Kendi içinde bile bir bütünlük yoktur. Birbirine komşu olan iki köy bile birbirleriyle anlaşamamaktadır. Kürtçe kendi içinde Soranice, Kırmançi, zazaca gibi lehçelere ayrılmaktadır. Kendi içinde bütünlüğü olmayan bir dilin eğitim dili olması mümkün değildir. Böyle bir kısıtlı dil ile bilim üretilmesine imkân yoktur.
Bir ülkede, dil politikaları ve eğitimde birliktelik çok önemlidir. Tarihsel olarak, Türkiye'de tek dil politikası uzun süre eğitimde baskın olmuş ve bu durum, farklı etnik grupların dil haklarıyla ilgili tartışmalara sebep olmuştur. Anadil ile eğitim ve anadilin eğitilmesi birbirinden ayrı hususlardır. Kürtçenin eğitim dili olması kabul edilemez. Ancak okullarda seçmeli ders olarak Kürtçe öğretilebilir. Böylece söz konusu dil, sadece yalan yanlış konuşulan bir dil olmaktan kurtulur ve bilimsel bir yapıya kavuşur. Farklı etnik yapılardan oluşan bir toplumda anadilin konuşulmasında bir sakınca yoktur. Fakat resmi dil tek olmak zorundadır. Zaten anket sonucu da bunu doğrulamaktadır.
Silahları bıraktıkları takdirde PKK'lılara af çıkarılması sorusuna, toplumun %82'si hayır demiştir. Bu oldukça yüksek bir orandır. Demekki toplum, cinayet işleyen katillerin affedilmesini istememektedir. Buna rağmen "Terörsüz Türkiye Komisyonu"nda af teklifi hazırlama çalışmaları dayatılmaktadır. Bunun toplumsal karşılığı yoktur. Toplumda karşılık bulmayan hiçbir çözüm kalıcı olamaz. Silahları yakmak veya gömmek bir şovdur. İnandırıcılığı yoktur. Silahlar teslim edilmeli ve suç işleyenler mutlaka yargılanmalıdır. Milletin evlâtlarını katledenleri devlet affetme hakkına sahip değildir. Şehit aileleri affetmedikçe, genel af kabul edilemez.
Anayasadan Türklük kavramının çıkarılması sorusuna, toplumun %84,7'si hayır demiştir. Söz konusu anketin en yüksek "hayır" oranına sahip sonucu budur. %84,7'lik bir oran, Türk kimliğinin anayasal düzeyde korunması toplumun ezici bir çoğunluğu tarafından desteklenmektedir. Bu durum, ulusal birlik ve kimlik kavramlarının Türkiye için hâlâ çok önemli olduğunu kanıtlamaktadır. Anayasanın 66. maddesinde "Türk" tanımının vatandaşlıkla ilişkilendirilmesi konusunda asla bir kuşku yoktur. Türk, bir etnik yapının adı değildir. Türkler de kendi içinde, Bozoklar; Kayı, Bayat, Alka Evli, Kara Evli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlu, Afşar, Begdili, Kızık, Kargın; Üçoklar ise; Bayındır, Peçenek, Çavuldur, Çepnî, Salur, Eymur, Ala Yundlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva, Kınık boylarına ayrılmışlardır. Türk bütün bunların genel adıdır.
Anket sonuçları, Türk toplumunun genel olarak ulusal birlik, güvenlik ve kimlik konularında güçlü bir duruş sergilediğini göstermektedir. İktidarın bunu sahiplenmesi gerekirken, halen dayatmalara boyun eğerek, halkın karşısında yer alması kabul edilemez. Ben muhalefet yok deyince alınganlık gösterilmektedir. Şayet bir muhalefet %65-85 arasındaki fikir birliğini sahiplenip yönetemiyorsa, yok hükmündedir. Demokrasilerde azınlık görüşlerine saygı gösterilmesi önemlidir. Bu nedenle yaklaşık %15-35 oranındaki azınlık görüşlerine çare bulacak politikalar geliştirilmelidir. Hernekadar Türkiye, çok kültürlü bir yapıya sahip olsa da, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, ulusal birliği koruma çabaları ön planda tutulmuştur.
İşte alın size anket, Türk toplumu kimlik, güvenlik ve birliktelik konusunda güçlü bir duruş sergilemektedir. Buna şükretmek ve bu duruşa sahip çıkmak gerekirken, hapisteki Abdullah Öcalan'ın bölücü görüşlerinin peşinden gitmek akıllara ziyan bir durumdur. Yüz yıl önceki "Saltanat Şurası" benzeri, "Terörördüz Türkiye Komisyonu" kurarak, toplumu federasyona ikna etmeye çalışmak, emperyalist emellere hizmet etmektir. Anlatıyorum, anlamak istemiyorlar. Ağır eleştirdiğim zaman, hakaret sayıp hakkımda suç duyurusunda bulunuyorlar. Cumhuriyet Savcısına ifade vermek zorunda kalıyorum. Maalesef zor günlerden geçiyoruz.
(13, Ekim, 2025-Ordu)