Necdet Topçuoğlu

Tarih: 04.08.2025 06:45

CEHENNEM SICAKLARINI YAŞIYORUZ

Facebook Twitter Linked-in

CEHENNEM SICAKLARINI YAŞIYORUZ

Necdet Topçuoğlu 
 

Bilindiği gibi Eyyam-ı Bahur, yaz mevsiminin en sıcak ve boğucu günlerine verilen Arapça kökenli Türkçe sözcüktür. Kuzey yarımkürede, Temmuz ve Eylül tarihleri arasında yaşandığı kabul edilmektedir. Güney yarımkürede ise bu tarih Ocak ve Mart arasına rastlamaktadır. Kesin tarih, içinde bulunulan bölgeye, boylama ve iklim koşullarına göre büyük değişiklikler göstermektedir.

Ülkemizde Temmuz sonu ve Ağustos ayının ilk haftasında karşılaşıldığı söylenen Eyyam-ı Bahur'un 1-8 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştiği düşünülmektedir. Eski bir inanışa göre bu sıcak günlerin, Büyük Köpek Takımyıldızı'nda bulunan Sirius çift yıldızıyla bir bağlantısının bulunduğu söylenmektedir.

Eski insanlar, Sirius'un görüldüğü tarihlerde kahverengi köpekleri kurban ederek Sirius'u hoşnut etmeye çalışırlarmış. Antik Roma kültüründe Eyyam-ı Bahur günleri 24 Temmuz-24 Ağustos günleri olarak kabul edilirdi. Bu tarihler Alman, Fransız ve İtayan kültürlerinde geçerlidir. Ancak Türk kültüründe bu tarih Temmuz sonuyla Ağustos ortaları arasındaki günler olarak kabul edilmektedir. Bu günlerde tam da bu sürecin içinden geçiyoruz.


Cehennem sıcakları günleri kalp ve göğüs hastalıkları olanlar için riskli dönemlerdir. Kişilerde aşırı stres ve asabiyet görülebilir. Orman yangınları artabilir. Enerji hattı kablolarının esnemesi, yol malzemelerinin erimesi ya da demiryollarında rayların genleşmesi gibi nedenlerle can ve mal kaybına neden olan kazalar yaşanabilir. Hatırlayacak olursak 2000'li yıllarda, Avrupa'daki sıcak hava dalgalarına bağlı olarak sağlık sorunları sebebiyle on binlerce kişi yaşamlarını yitirmişlerdir.


Cehennem sıcaklarının Ağustos ayının ilk haftası itibariyle etkili olacağı söylenmektedir. Bu durumda İstanbul-Ankara ve İzmir gibi şehirlerde nemle birlikte hissedilen sıcaklıkların 40 dereceyi aşması beklenmektedir. Günümüzde bu sıcaklar, çöl sıcakları olarak da ifade edilmektedir. Bozulan iklim koşulları, her türlü doğal afete hazırlıklı olmamızı zorunlu kılmaktadır. Bu sıcaklar sayesinde susuzluğun ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu belki anlarız.

Türkiyeyi yönetenler ve onlara muhalefet edenler, ne kadar gereksiz konu varsa onlarla gündemi meşgul etmektedirler. Halbuki günümüzde ve gelecekte Türkiye'nin en derin sorunu susuzluk olacaktır. Bütün yurttaşların su diye feryat etmeleri gerekir. Su bütün canlıların yaşama hakkıdır. Diğer yandan her gördüğümüz sıvı su değildir. Su doğal yapısı bozulmamış, canlı sıvıdır. Türkiye de su sandığımız sıvılar, doğal yapısı bozulmuş, çürük sulardır. Bir bardak canlı doğal suya ulaşmanın maliyeti yükselmiştir. Eski yıllarda sudan ucuz ifadesi, günümüzde su kadar pahalıya everilmiştir.

Bir yönetici su kaynaklarını korumuyor ve gelecek için suya yatırım yapmıyorsa, bence başarısızdır. Dünyanın en kaliteli şebeke suyunun Viyana da olduğu söylenmektedir. Türkiye de ise aynı kalitedeki Munzur suyu boşa akmaktadır. Büyük kentlerdeki şebeke suları bırakınız içmeyi,  banyo için bile kullanılması sakıncalıdır. Bu sular lağım kokan çürük sulardır. Ankara'yı on milyonluk bir metropol yapmayı planlayan rant kafalılara soruyorum, bu insanlar ne içecekler? Çürüksu içirmeyi insanlara reva görenler, "çürük yöneticiker" dir.

(03, Ağustos, 2025-Ankara)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —