ÇOK YEMEK BESLENMEK DEĞİLDİR
Necdet Topçuoğlu
Aslında beslenme bilimsel bir olaydır. Bilimsel denilince, beslenme tercihlerini yaparken ille de bir laboratuvar araştırması yapmak gerekmemektedir. Ancak, sadece doğayı incelemek ve doğadan ders çıkarmak yeterlidir. Bir bebek doğduktan sonra anne sütü ile beslenmektedir. Anne sütünün içerisinde bebeğin gelişmesi için her türlü vitamin ve mineraller mevcuttur. Bebek anne sütünden kesildikten sonra diğer gıda maddelerine yavaş yavaş alıştırılmaktadır. Bu dönemden sonra başka bir süt veya destekleyici gıda maddelerine gerek yoktur.
İnsan beslenmesinde sütün yeri olmamalıdır. Sütün beslenme listesinden çıktığı dönem anne sütünden kesildiğimiz dönemdir. Sütün içerisinde süt şekeri laktoz ve bol miktarda büyüme hormonu bulunmaktadır. Hastalık yapan birçok bakteri ve virüs süt şekeri laktoz ile beslenmektedir. Özellikle kanser hücreleri süt şekeri laktozun oluşturduğu bir pulp içinde çoğalmaktadır. Süt hayvanları yavrularını büyütmek için sütlerine bol miktarda büyüme hormonu salgılamaktadırlar. Bu doğal bir olaydır. Çünkü süt, sütü sağılan hayvanın yavrusunu büyütmek içindir. İnsan beslenmesinde bu hormonlar alerjik etkilere neden olmaktadır. İnsanların besin olarak fazladan bir hormona ihtiyacı bulunmamaktadır.
Beslenmede süt, yoğurt olarak tüketmelidir. Süt mayalandığında doğal maya bakterileri sütün içindeki süt şekeri laktozu tüketerek çoğalmaktadırlar. Yoğurt bu sistemle oluşur. Bu işlem sonucunda yoğurt içinde laktoz azalmaktadır. Yoğurt içinde bulunan faydalı bakteriler vücut için önemlidir. Bu bakteriler kan şekerinin dengesini sağlamaktadırlar. Yoğurt bulunamadığı zaman laktozsuz süt tercih edilmelidir.
İnsanlar yaratılırken, yazın yaz meyve ve sebzelerini, kışın da kış meyve ve sebzelerini yiyecek şekilde yaratılmışlardır. Metabolizma doğal olarak bu tür beslenmeye uygundur. Seralar da zorlamayla ve büyüme düzenleyici hormonlar kullanılarak yetiştirilen sebze ve meyveleri tüketerek metabolizmayı bozmamak gerekir. Bu zorlamalar sebebiyle son yıllarda hastalıklarda önemli artışlar görülmektedir. Aslında birilerinin para kazanması uğruna sağlığımızdan oluyoruz
Sebze ve meyvelerde renk aşırı hormon belirtisidir. Bu tür aşırı renkteki meyve ve sebzeler tercih edilmemelidir. Pazardan meyve ve sebze alınırken doğal olanlar tercih edilmelidir. Hatta kurtlu olanlar özellikle alınmalıdır. Kurt, hormonlu ve genetiği ile oynanmış gıdalarda bulunmamaktadır. Sebze ve meyvelerde standart büyüklük, GDO’lu olduğunun göstergesidir. Bu nedenle tercih edilmemelidir.
Et tüketiminde tavuktan ziyade kırmızı et ve balık tercih edilmelidir. Tavuk yetiştiriciliğinde çok fazla hayvansal büyüme düzenleyici hormon kullanılmaktadır. Sakatat tüketimi antibiyotik ve ilaç birikimi yönünden risklidir. Sakatat tiryakilerinin dana ve kuzu sakatatı tercih etmeleri sağlıkları bakımından daha uygundur. Beslenme tercihlerinde genleri ile oynanmış GDO’lu gıdalardan kaçınılmalıdır. GDO’lu gıdalar insan bünyesinde toksik ve alerjik etkilere sebep olmaktadır.
Aynı öğünde birlikte tüketilen gıdaların eş zamanlı mideyi terk eden gıdalar olmasına dikkat edilmelidir. Mesela kuru fasulye pilav bir arada yenilmektedir. Ancak doğru bir tercih değildir. Pirinç mideyi daha önce, fasulye ise daha sora terk etmektedir. Bu durum, hazımsızlığa sebep olmaktadır. Yemek yerken tek çeşit tüketmek faydalıdır. Masalar dolusu yemek açlığın değil, aç gözlülüğün ifadesidir. Çok fazla ve ağır yemekleri tüketmek, beslenmek değil, dişler ile mezar kazmaktır. Beslenmek çok tüketmek değil, dengeli ve ihtiyaç kadar tüketmektir. Ben bunları yazıyorum ama yapıyormuyum, dürüst olmak gerekirse misafir gelince prensibi bozuyorum.
Rafine gıda maddelerinin tüketiminden kaçınmak gerekir. Rafine gıda maddeleri ince bağırsaktan ileriye gitmemektedir. Bu durum kalın bağırsağın çalışmamasına yol açtığından sakıncalıdır. Rafine gıdalar ile beslenme alışkanlığı, kalın bağırsak tembelliği, kabızlık ve çeşitli bağırsak hastalıklarına neden olmaktadır. Lifli gıda maddelerini tüketmek, kalın bağırsağın çalışması bakımından gereklidir. Bağırsak sistemi vücudun sigortasıdır. Bu sigorta atarsa beslenme durur, bünye kendisini tüketmeye başlar. Düzenli çalışmayan bağırsak sistemi bozulabilir. Beslenirken bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayacak gıdalar tüketilmelidir.
Proteinli gıdalar tüketilirken birbirini nötralize eden gıdalar birlikte tüketilmemelidir. Etli kuru fasulye yemeğinde hem bitkisel, hem de hayvansal protein vardır. Fasulye de alöron, ette ise miyozin bulunmaktadır. Metabolizma her ikisini aynı anda değerlendirememektedir. Bu proteinli gıdaların ayrı ayrı tüketilmesinde fayda görülmektedir. Sindirim sistemi doldur, boşalt mekanizması değildir. Bu nedenle yemek hamallığı yapılarak, israfa neden olunmamalıdır. Su içmek için susama hissi beklenilmemelidir. Belli periyotlarla su içilmelidir. Susadıkça su içmek, susuzluktan zarar görmeyi engellememektedir. Susayıncaya, kadar olan olmuş demektir.
Yemeklerden hemen sonra tüketilen meyveler alkol oluşmasına ve karaciğer yağlanmasına neden olmaktadır. Karaciğer yağlanmasının şeker hastalığının başlangıcı olduğu unutulmamalıdır. Meyveler, ya yemek öncesi, ya da yemekten 2 saat sora tüketilmelidir. Meyve tabağı çok çeşitli meyvelerden oluşmamalıdır. Kivi zehirlenmesi yaşayanlar, farklı mevelerin bir arada toksik etki oluşturduğunu bilirler. Meyve tüketiminden ileri gelen, alerjik rahatsızlık için mutlaka hekime başvurmak zorunludur.
Tatlılar kesinlikle izoglikoz kullanılmadan üretilmiş olmalıdır. İzoglikozun ne kadar zararlı olduğunu daha önce bir makale de yazmıştım. İhtiyaç duyulursa tekrar paylaşırım. Tatlılar sakaroz kökenli pancar şekeri kullanılarak üretilmelidir. Tatlılar yemek sonrasında değil, yemekten yarım saat önce yenilmelidir. Yemek sonrası tüketilen tatlılar vücutta yağlanmaya neden olmaktadır. Beslenmede çok fazla doğru bildiğimiz yanlışlar söz konusudur.
Yemek saatlerinde mide, şartlı olarak çeşitli enzim ve asitleri salgılayarak, gıdaları hazmetmek için asidik bir ortam oluşturmaktadır. Yemek öncesi ve yemek arasında su içilmesi mide ortamını nötür hale getirmektedir. Bu durum hazmı zorlaştırmaktadır. Su, yemekten 1,5 saat sonra içilmelidir. Su zamanında içildiği takdirde faydalı olmaktadır. Ayrıca içilen suyun kalitesi de sağlık için çok önemlidir. Standartların altında olan suya çürük su, standart kalitedeki suya ise canlı su denilmektedir. Sağlık için canlı su tüketilmesi zorunludur. Su metabolizma ile uyumlu olmalıdır.
Sağlık çok önemlidir. Ara öğünler ve atıştırmalar, aşırı miktarda insülin salgılanmasına sebep olmaktadır. Bu durum insülin dengesini bozduğu gibi, alışkanlık oluşturduğundan, insülin direncine neden olmaktadır. İnsülin direnci, tip2 diyabet hastalığının başlangıcıdır. Sağlıklı beslenme; uygun miktarda, doğru seçilmiş gıdaların, doğru zamanda tüketilmesi ile mümkündür. Tekrar ediyorum, çok fazla yemek tüketmek beslenmek demek değildir. Tüm dostlarıma sağlıklı bir ömür dilerim.
(14, Ağustos, 2025-Ordu)