VİCDANSIZ HAİNLERE SORUYORUM
Necdet Topçuoğlu
Ağızları kıçları olmuşçasına Atatürk'e hakaret eden vicdansız hainler, aşağıdaki fotoğraf Anıtkabir müzesinde alınmıştır. O gördüğünüz mekân, Atatürk’ün savaş meydanındaki “makamı”dır. Ne görüyorsunuz iyi bakın. Kupkuru tahtaların üstüne konulmuş bir minder, önünde derme çatma bir sehpa, yerde boş mermi kovanları, ışık niyetine kütüğün üstüne asılmış fener, sehpada serili harita, bir kahve fincanı, bir teneke kupa, bir de ilkel kül tablası. Makam odasındaki bütün konforu bundan ibarettir. Orası savaş meydanı, ne bekliyordunuz diyenler olabilir. Ben sadece bu resme bakarken biraz vicdan bekliyorum.
Ben şahsen çok merak etmişimdir. Doğru dürüst bir yatağı, oturacak bir rahat koltuğu olmadan, onca gencecik fidanın canı ve koca memleketin selameti ona emanetken geceleri uyayabiliyor muydu acaba? Döşeği taş, battaniyesi yıldızlarken, o kan kokusunun içinde, omuzlarındaki o tarifi imkansız yükün altındayken, şöyle derin bir uyku çekebildi mi dersiniz? Kendime soruyorum, onca sorumlulukla, ömrü savaş meydanlarında geçerken, Atatürk ne zaman genç olabildi acaba diye. Düşünsenize, bir tahta sıra, bir çiçekli minder, bir fincan kahve, bir teneke kupa. Hepsi bu kadar.
Bir insan, sadece bunlarla yetinip , uyumadan, dinlenmeden, batmış, işgal edilmiş, hasta, eğitimsiz, öz güveni sıfırlanmış bir ülkeyi ,“sadece umudunu yitirmeyerek” kurtarıyorsa, savaşın en ümitsiz aşamasında bile defterine, Türkiye Cumhuriyetini nasıl kuracağına dair notlar karaladıysa, bugün bizim umudumuzu yitirmek gibi bir lüksümüz olamaz. Sadece uyuşmuş ruhumuzda bir ihtilâl yapıp, vatanım yoksa ben de yokum diyebilmemiz yeterlidir. Bize ne siyasetten, ne de siyasetçiden bir fayda yoktur. Biz birlik ve beraberliğe muhtacız. Ben ruhumdaki ihtilâli hiçbir siyasi partiyi tutmamakla yaptım. O meydan meydan dolaşarak çemkirenlerin derdi yeniden seçilebilmektir. Onların Vatan diye bir dertleri yoktur.
Şimdi Atatürk'ü kullananlara ve ona hakaret edenlere soruyorum. O felâket günleri tekrar gelir ve vatansız kalırsak ne yaparız? Bizim mülteci olarak bir başka ülkeye gitme şansımız bile yoktur. On Kasım da, saat dokuzu beş geçe çalan siren sesinden rahatsız olan zavallılar, biz minarelerde çınlayan ezan seslerini işte o siren sesine borçluyuz. Tarihini fesli deli Kadirden öğrenenler, eğer onun dediği gibi, Yunan kazansaydı bugün öz yurdunda esir muamelesi görür, boğazı tokluğuna çalışırdın. Şayet Atatürk ile olan sorununuz Din odaklı ise, Atatürk bir ibadet müslümanı değil, cihat müslümanı olduğunu kendisi söylemiştir. İbadet edememiş olabilirim ama, ibadet edeceklere hizmet ettim demiştir. Bir müslüman için bundan daha değerli bir hizmet olabilirmi?
Anıtkabir bu ülkenin kurucusunun mezarıdır. Oradan siyaset devşirmek de, siyaset yapmak için o mezarda yatana saldırmak da hainliktir. Gafil siyasetçilere sesleniyorum. Yaptığınız mitinglerde Atatürk'ün ölüsünün Anıtkabir de topladığı kadar kalabalık toplayamıyorsunuz. Ne istiyorsunuz bu ülkenin kurucusundan? Mezardan kalkıpta seçim meydanlarında size rakip olacak hali yoktur. Derdiniz kurduğu Cumhutiyeti yok etmekse, bunu başaramayacağınızı artık anlamış olmanız gerekir. Hangi ihaneti yaparsanız yapın, Atatürk'ü bu milletin kalbinden ve beyninden silemezsiniz. Anıtkabir de gündelikçi amigolara attırdığınız çirkin sloganlar, mezarlıktan geçerken korkanların telâşıdır. İhanet edenlere yazıklar olsun.
(11, Kasım, 2025-Ordu)
