ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET HALK PARTİSİ
Necdet Topçuoğlu
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Altı Oku nedir ve kimin eseridir, diye sorsak çoğu bilmez ve şaşırıp kalırlar. Dahası Türkçülüğün kurucularından Ziya Gökalp kimdir diye sorsak, bazıları CHP'nin kapısından bile geçmez.
Atatürk dönemindeki CHP Türkçülük esaslarına göre kurulmuş ve şekillenmiş bir siyasi partiydi.
Bilindiği gibi klasik CHP programı zaman içinde geliştirilen Altı Ok üzerine kurulmuştur.
Kuruluşunda Ziya Gökalp'ın görüşlerinin yattığı "Dokuz Umde" ile çağdaşlık yoluna halkçılık ve hukuk devleti kavramlarıyla çıkan CHP, 1927 yılında Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Laiklik ilkelerini kabul etmiştir.
Daha sonra, 1935 yılında bu dört ilkeye Devletçilik ve İnkılâpçılık ilkeleri de eklenerek ünlü "Altı Ok" oluşturulmuştur.
Bugün sözde demokratların, sahte liberallerin "Jakobenlikle", "tepeden inmecilikle", hatta utanmadan "faşistlikle" suçladıkları bu Altı Ok, Türkiye'yi Tek Parti Yönetimi'nden Çok Partili Rejim'e taşıyan CHP'nin özüdür.
Bir başka ifadeyle, bir din-tarım İmparatorluğu olan Osmanlı'nın geri kalmış, yarı sömürge olmuş feodal enkazından yepyeni bir Türkiye'ye, çağdaş bir topluma ve Çok Partili Demokrasi'ye geçiş bu Altı Ok sayesinde olmuştur.
Ziya Gökalp’in kim olduğuna bir bakalım.
Ulu Önder Atatürk'ün : ‘Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin Ziya Gökalp'dir dediği değerli bir fikir insanıdır.
Daha çocuk yaşta modern manada milliyetçi ve hürriyetçi görüşlerle tanışan Ziya Gökalp, bunları içselleştirmeyi ve sosyal yaşamında rehber edinmeyi başarmıştır.
Gökalp, ‘’Aynı kültür içinde büyümüş, Türk terbiyesi almış, Türklüğe faydası bulunmuş, üzerinde yaşadığı toprak için fedakârlık yapmış, kendisine Ben Türküm diyen herkes Türk Milletine mensuptur.’’ demiştir
1892’de, Diyarbakır’da lise son sınıfta ‘Padişahım Çok Yaşa!’ yerine ‘Milletim Çok Yaşa!’ şeklinde bağırması, onun ne kadar değerli bir öze sahip olduğunu göstermektedir.
İttihat ve Terakki Gökalp’ın zihniyet dünyasını, Gökalp da İttihat ve Terakki’nin ideolojisini etkilemiştir.
Ancak Rahmetli Atatürk, İttihat Terakkiye daima mesafeli olmuştur.
Ziya Gökalp, 1896 yılında parasız yatılı olan Baytar Mektebinde okumak için İstanbul’a gelmiş, İttihad ve Terakki Cemiyetine katıldığı için 1898’de tutuklanarak 1 yıl cezaevinde yatmıştır.
İkinci Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakki Kongresine Diyarbekir delegesi olarak seçilmiş ve bu derneği şehrinde kurmuştur.
İttihat ve Terakki derneğinin Selânik şubesinde çalışırken, 1911’de yayınladığı ‘Altun Destanı’nda, dünyadaki bütün Türkleri birleştiren güçlü bir Türk devleti kurulması temasını işlemiştir.
1912’de İttihad ve Terakki’nin merkezinin Selânik’ten İstanbul’a taşınmasıyla Payitaht’a gelen Gökalp, 1912’de Diyar-ı Bekir mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a seçilmiştir.
1913 ve 1914 yıllarında Maarif Nazırı olma önerisini 2 defa reddetmiş, 1915’de ise İstanbul Darülfünunu’nda Türkiye’nin ilk içtimaiyat müderrisi (sosyoloji profesörü) olarak, sosyal bilimlerin üniversitelerimizde yer edinmesine öncülük etmiştir.
Osmanlının dağılmasına bulduğu çare: Türkleşmek, İslâmlaşmak, muasırlaşmak
Türk Ocağı’nın kurucularından olan Mehmet Gökalp, bu derneğin yayın organı olan Türk Yurdu başta olmak üzere, dönemin bütün kayda değer fikir ve sanat dergilerinde, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasını ve dağılmasını önleyebilecek formül olarak gördüğü ‘Türkleşmek – İslâmlaşmak – Muasırlaşmak’ temalarını fikri, ideolojik, estetik, sosyolojik ve siyasi kanallardan ustaca işlemiştir.
Buna göre, Osmanlı İmparatorluğunun çözülme, dağılma ve yok olma süreci; kültür ve harsta Türk’ün örfüne, âdetine ve geleneğine; ahlâk ve dinde İslâm’ın temsil ettiği iman, itikat ve akideler bütününe; pozitif ilimler ve teknoloji alanında ise asrının en ilerisi olan Batı Medeniyet dairesine yaslanmakla durdurulabilecektir. Böylece oluşturulacak olan yeni milli kimlik sentezi, Türkleri, dünya milletler camiasında hak ettiği şerefli mevkiye taşımaya muktedir olacaktır.
Hayatının son yılları1919’da, İttihat ve Terakki’nin diğer lider kadrosu gibi tutuklanarak önce Bekirağa Bölüğüne, ardından da Malta’ya yollanan Türkçülüğün kurucu babası olan Gökalp, iki yıllık Malta sürgününden sonra döndüğü şehri Diyarbekir’den Atatürk tarafından mebus seçtirilmiştir.
Kendisinden önce çeşitli kanaat önderlerince temelleri atılan Türkçü görüşleri sistematize etmek, bütüncül bir yapı – ideoloji – siyasa haline getirmek ve akabinde de bunu manifestovari metinlerde kristalize ederek gelecek kuşaklara bırakmak işini gerçekleştirmiştir.
Dili sadeleştiren, Divan Edebiyatının karşısına Halk Edebiyatından beslenen Milli Edebiyatı çıkaran Gökalp, Anadoluculuk (Türkiye Türkçülüğü) ile başladığı fikri seyahatinde, Oğuzculuk merhalesinden geçerek Turancılığa varmıştır. Gökalp’in aynı zamanda siyasal ve ideolojik vasiyeti sayılan Turan şiirinin son iki dizesi, onun hayata gözlerini yumduğu sıradaki fikri durumunu da özetlemektedir:
Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne de Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan
Atatürk hakkında yaşımdan fazla kitap okudum. Onun fikir ve düşüncelerinin hiçbir ideolojiye uymadığını, kendine has kuralları olduğunu gördüm.
Kurmuş olduğu Cumhuriyet Halk Partisi de ideoloji partisi değildir. Türkiye’nin kuruluş gerçeklerine göre pozisyon alan bir partidir.
CHP, Rahmetli Bülent Ecevit tarafından Ortanın Soluna çekilinceye kadar Merkezde bir parti idi.
CHP daha sonraki yıllarda Atatürk çizgisinden iyice savrulmuş, bünyesinde her görüşten insanı barındıran, toplama askerden oluşan bir Ordu durumuna gelmiştir.
Başbuğ Alpaslan Türkeş, Atatürk’ün kurduğu CHP duruyor olsaydı, benim parti kurmama gerek kalmazdı demiştir.
Türkiye’yi yönetecek bir CHP’nin tekrar Atatürk çizgisine gelmesi zorunludur.
(12, Haziran, 2023-Ankara)