Necdet Topçuoğlu


PSİKOLOJİDE ZEİGARNİK ETKİSİ

Zeigarnik Etkisi, ilk kez 1920 yılında Rus psikolog ve psikiyatrist Bluma Zeigarnik tarafından ortaya atılmış psikolojik bir terimdir


PSİKOLOJİDE ZEİGARNİK ETKİSİ

Necdet Topçuoğlu

Zeigarnik Etkisi, ilk kez 1920 yılında Rus psikolog ve psikiyatrist Bluma Zeigarnik tarafından ortaya atılmış psikolojik bir terimdir. O dönemde doktora öğrencisi olan Zeigarnik, Pozitif Psikolojinin kurucusu olan Profesör Kurt Kewin’in de aralarında olduğu psikolog arkadaşları ile beraber bir restorana giderler. Zeigarnig sipariş alan garsonu izlerken, garsonun davranışlarından yola çıkarak bir takım varsayımlarda bulunur.

Garson aldığı siparişleri kağıda yazmamadan aklında tutabilmekte, siparişler ve servis tamamlanana kadar da hatırlayabilmektedir. Bunu nasıl başardığını garsona sorduğunda, garson siparişleri aklında tuttuğunu ama siparişi servis ettikten sonra bu bilgiyi zihninden sildiğini söyler. Bunun üzerine Bluma Zeigarnik ve hocası Kurt Kewin, çeşitli araştırmalar ve deneyler yapmaya karar verirler.

Deneyler sırasında katılımcılardan bir takım zihinsel ve fiziksel görevleri tamamlamalarını isterler. Bunlar, bulmaca çözmek, bir matematik problemini tamamlamak ve boncuk dizmek gibi 20 ayrı görevdir. Katılımcılar bu görevleri yaparken bazı eylemleri kesintiye uğratılmış, bazı görevlerinin ise kesintisiz tamamlanmasına izin verilmiştir. Deneyin amacı yarıda kesilen veya tamamlanmasına izin verilen görevler arasında bir fark olup olmadığını, ya da ne tür bir fark olduğunu görmektir.

Sonuçta yarıda kesilen görevlerin, tamamlanan görevlere göre katılımcılar tarafından %90 daha fazla hatırlandığı sonucuna ulaşılmıştır. Kuramı ortaya atan Zeigarnik’in bu deneyler sonucunda ulaştığı görüş, bir işe başlayan kişinin o işi tamamlamak üzere kodlandığı ve bu bilginin bellekte aktif bir şekilde uzun süre tutulduğu şeklindedir.

Bu teorinin uygulamasına aslında günümüzde neredeyse her alanda sıklıkla rastlanmaktadır. Mesela dizilerde 'az sonra' şeklinde ara verilen ya da 'devamı gelecek bölümde ' şeklinde bizi beklentilere iten söylemler bunlardan bazılarıdır. Böylece hem kaldığımız bölümü hatırlıyor, hem de yeni bölümü beklemek üzere şartlanıyoruz.

Kısaca tamamlanmayan işlere, yarım kalan deneyimlere dair bilgileri ilk günkü gibi hatırlıyoruz. Peki neden böyle oluyor? Çünkü aklımız yarım kalan yaşantılara, olaylara veya olasılıklara takılmakta ve o eylemin tamamlanmasını ya da sonuçlanmasını beklemeye programlanmaktadır. Bu bir anlamda kendi kendimizi motive etmemizi de sağlayan bir davranıştır. Bu şekilde yarım bıraktığımız bir işi ya da eylemi bir şekilde tamamlamak için çaba gösteriyoruz.

Aynı şekilde yarım kalan ilişkilere, ulaşmak isteyip ulaşamadığımız kişilere takılı kalmamız da bu sebeptendir. Dönüp dolaşıp, ‘neden yürümedi ?’ diye sormamız, yaşanan ya da yaşanamayan her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlamamız, bir sınavda öncelikle yapamadığımız soruları hatırlamamız, işte bu Zeigarnik etkisinden kaynaklanmaktadır.

Bu aşamada iki ayrıntıya vurgu yapmak gerekmektedir. Birincisi, bir şeylere takılı kalmış olmayı her zaman takıntılarla bir tutmanın yanlışlığını bilmemiz, ikincisi de yarım kalmış ilişkilerden bahsederken takılı kalanın ayrılan, yani ilişkiyi bitiren taraf olmadığıdır. Ayrılan taraf için zaten ilişki bitmiştir ve yarım kalan bir şey yoktur. Ama terk edilen kişi için ilişki yarım kalmıştır ve ona göre daha yaşanacak çok şey vardır.

O nedenle sürekli olarak neden yürütemediğini, neyin yanlış gittiğini ve birçok olasılığı tekrar tekrar düşünerek, diğer taraf için aslında çoktan bitmiş olan ilişkiyi kurgular, yorumlar ve tamamlamak için çaba gösterir.

Bu noktada da Zeigarnik etkisinden bağımsız olarak, bir taraf için bitmiş olarak görülen ilişkiyi ısrarla sürdürmek istemenin anlamı olacak mı, onu ayrıca değerlendirmek gerekir.

(24, Ağustos, 2023-Ankara)